Orada ufuk çizgim, burada yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin
Tek kişilik yaşayıp aşkı, helezonik merdivenin önünde bir başına beklemeli.
Yüreğini kavrayacak “O” aşkın, aşığı bir gün en yukarı almasını dilemeli.
Ötekinin acıtıcı aşkı yerine kalbe inşirah verecek esintiler talep edilmeli.
Belki sadakate binaen açılır bir gün kapılar, ümidi kesmemeli.
Çâresizim… Çâremsin...
Şaşırdım kaldım işte bilmem ki neyimsin...”
“Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir, demiştin hatırlıyor musun? Yaşamım kapıyı dışarı itmekle geçmiş. Bir an için durup kapının açılma yönünü düşünmemişim. Bunu boşandığımız gün, duruşma çıkışı, bir veda selamı vermeden koridorda gözden kayboluşunu izlediğimde fark etmiştim. Şiddetli geçimsizlik… Ne yargıç inanıyor buna; ne sen anlıyorsun ne ben. Aklımızın tıkandığı bir yerdeydik… İkimizden daha güzel bir cehennem mi var demiştin. Oysa cennetim olman için istemiştim seni. Yoldaşın olmak için.” diye konuşuyor kahraman içinin derin sularında gezinip anılara daldıkça. Hep acı, hep hüzün, hep aşk çıkıyor kalbinin kıvrımlarında dolaştıkça. Ludwig Wittgenstein’ in o sözü yerini buluyor burada: “Yüreğimin büklümleri hep birbirine yapışmaya çalışır, ben de yüreğimi açmak için büklümleri hep yeniden çekip kopartmak zorunda kalırım.”
Facebook için yazılabilecek karizmatik facebook nickleri alttadır.
Aşktan önce ve aşktan sonra diye ayırır kişisel tarihimizi bu acı. Ne yapsa dönemez insan aşktan önceki kendine. Hep daha eksiktir bir yanıyla. Hem de artmıştır bir bakıma, onulmaz yaraların olduruculuğuyla.
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin
Tek kişilik yaşayıp aşkı, helezonik merdivenin önünde bir başına beklemeli.
Yüreğini kavrayacak “O” aşkın, aşığı bir gün en yukarı almasını dilemeli.
Ötekinin acıtıcı aşkı yerine kalbe inşirah verecek esintiler talep edilmeli.
Belki sadakate binaen açılır bir gün kapılar, ümidi kesmemeli.
Çâresizim… Çâremsin...
Şaşırdım kaldım işte bilmem ki neyimsin...”
“Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir, demiştin hatırlıyor musun? Yaşamım kapıyı dışarı itmekle geçmiş. Bir an için durup kapının açılma yönünü düşünmemişim. Bunu boşandığımız gün, duruşma çıkışı, bir veda selamı vermeden koridorda gözden kayboluşunu izlediğimde fark etmiştim. Şiddetli geçimsizlik… Ne yargıç inanıyor buna; ne sen anlıyorsun ne ben. Aklımızın tıkandığı bir yerdeydik… İkimizden daha güzel bir cehennem mi var demiştin. Oysa cennetim olman için istemiştim seni. Yoldaşın olmak için.” diye konuşuyor kahraman içinin derin sularında gezinip anılara daldıkça. Hep acı, hep hüzün, hep aşk çıkıyor kalbinin kıvrımlarında dolaştıkça. Ludwig Wittgenstein’ in o sözü yerini buluyor burada: “Yüreğimin büklümleri hep birbirine yapışmaya çalışır, ben de yüreğimi açmak için büklümleri hep yeniden çekip kopartmak zorunda kalırım.”
Facebook için yazılabilecek karizmatik facebook nickleri alttadır.
Aşktan önce ve aşktan sonra diye ayırır kişisel tarihimizi bu acı. Ne yapsa dönemez insan aşktan önceki kendine. Hep daha eksiktir bir yanıyla. Hem de artmıştır bir bakıma, onulmaz yaraların olduruculuğuyla.